Bu satırları yazarken elimin titrememesine şaşırıyorum. İki yıldır ilk defa geleceğe dair bir plan yaparken mideme kramp girmiyor. İki yıldır ilk defa telefonum çaldığında "acaba kimdir?" diye endişelenmiyorum. Tam iki yıldır özgürüm. Ama öncesinde beş yıllık bir esaret var.

Her şey çok masum başlamıştı. Arkadaşlarla eğlencesine oynanan bir iddia, sonra internette gördüğüm bir reklam... "Küçük bir heyecan," dedim kendi kendime. O küçük heyecan, kısa sürede hayatımın merkezine oturdu. İlk başlarda kazandım da. O kazanma hissi, dünyanın en tehlikeli tuzağıymış meğer. Kazandıkça daha çok istedim, kaybettikçe "zararı çıkaracağım" hırsıyla daha çok battım.

Beş yıl... Dile kolay. O beş yılda sadece para kaybetmedim. Dostlarımı kaybettim. Ailemin yüzüne bakacak halim kalmadı. Herkese yalan söylüyordum. Borç istemek için aramadığım kimse kalmamıştı. Geceleri uyku nedir unuttum. Gözüm sürekli telefonda, bir maçın skorunda, bir sanal kartın dönüşündeydi. Dünya benim için o ekrandan ibaretti. Ne yediğim yemeğin tadı vardı ne de içtiğim kahvenin. Resmen yaşayan bir ölüydüm, kendi kazdığım bir çukurun en dibinde.

O çukurda öyle bir an geldi ki... Artık borç isteyecek kimsem, söyleyecek yalanım kalmamıştı. Bir sabah aynada kendime baktım ve o adamı tanıyamadım. Gözleri çökmüş, yorgun, umutsuz bir yabancıydı o. İşte o gün "yeter" dedim. O gün, kaybetmenin en büyük kazanç olabileceğini anladığım gündü.

Bırakma süreci kolay olmadı, yalan söylemeyeceğim. Beynimin içindeki o ses sürekli fısıldıyordu: "Hadi son bir kez, bu sefer toparlayacaksın." O sese karşı verdiğim savaş, hayatımın en zor savaşıydı.

Bugün, o son bahsin üzerinden tam iki yıl geçti.

İki yıldır ne mi yapıyorum? Hiçbir şey. Ve her şey. Sabahları kuş sesleriyle uyanıyorum, beynimde maç oranları olmadan. Aldığım maaş, ay sonuna kadar cebimde kalıyor. Küçük de olsa birikim yapabiliyorum. Annemle babamla pazar kahvaltısı yaparken, onların gözlerindeki o eski endişe yerine huzuru görmek... İnanın, hiçbir kazanç bu hissi veremez.

Artık küçük şeylerden keyif alıyorum. Yağmurdan sonraki toprak kokusundan, sıcak bir çaydan, bir arkadaşımla ettiğim dertsiz tasasız sohbetten... Kumarın benden çaldığı o basit ama paha biçilmez anları geri kazandım. Borçlarımı yavaş yavaş kapatıyorum ve en önemlisi, kendime olan saygımı yeniden kazanıyorum.

Eğer bu yazıyı okuyorsan ve kendini benim o beş yılımdaki halime benzetiyorsan, sana tek bir şey söylemek istiyorum: O çukurdan çıkış var. O huzuru bulmak mümkün. Kaybettiğin parayı belki geri getiremezsin ama kaybettiğin hayatını, huzurunu ve sevdiklerini geri kazanabilirsin. O ilk adımı atmaktan korkma. İnan bana, iki yıl sonraki sen, bugünkü sana minnettar olacak. Hayat, bir ekrandaki sayılardan ve ihtimallerden çok daha fazlası. O hayatı geri al.