Benim hikayem ne bir bahis ofisinde başladı ne de bir yarış pistinde. Benim esaretim, avucumun içindeki telefonda, çocukları uyuttuktan sonraki sessiz saatlerde başladı. Ev hanımıyım. Günlerim hep bir koşuşturma ama bir o kadar da rutin geçer. Bir akşam can sıkıntısından indirdiğim renkli, bol ışıklı bir oyunla başladı her şey. "Sadece eğlence," dedim. Önce sanal paralarla oynuyordum, sonra "sadece 10 TL" diyerek kredi kartımı girdim.

O 10 TL'nin ne zaman binlerce liralık bir borca dönüştüğünü inanın bilmiyorum. Eşimden gizli, evin ihtiyaçlarından kısarak, "kredi kartı aidatı" gibi yalanlarla o bataklığa para akıttım. Kazandığımda kendimi dünyanın en akıllı kadını sanıyor, kaybettiğimde ise "bir sonraki elde mutlaka çıkaracağım" diye hırslanıyordum. O sanal dünyadaki renkli ışıklar, benim gerçek dünyamı karartıyordu.

En dibi gördüğüm gün, oğlumun okul gezisi için biriktirdiğim parayı da o oyunda kaybettiğim gündür. Çocuğuma "bu ay biraz sıkışığız, gidemeyeceksin" derken yutkunamadım. Onun yüzündeki hayal kırıklığı, benim sanal ekranda kaybettiğim her kuruştan daha ağırdı. O gece eşime her şeyi anlattım. Bağırmasını, kızmasını bekledim ama o sadece hayal kırıklığıyla sustu. O sessizlik, binlerce tokattan daha çok acıttı canımı.

Şimdi bir yılı geçti. Borçlarımızı ödemek için hâlâ uğraşıyoruz. Ama artık evimizde gizli saklı işler yok. Geceleri telefonuma değil, eşimin yüzüne bakarak uyuyorum. Oğlumla parka gittiğimde aklımda oyun değil, sadece onun kahkahaları oluyor. Benim gibi bu tuzağa düşmüş başka kadınlar, anneler varsa bilsinler ki yalnız değiller. O utancı yenip yardım istemek, atılacak en büyük adım. Gerçek hayat, sanal kazançlardan çok daha değerli.